Münih Eğitim Ataşeliği

ByProtokol Dergisi Eylül 2020 sayısında çalışmalarımıza yer verdi.

Eğitim ataşesi denildiğinde; yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti Başkonsoloslukları nezdindeki yurt dışı ihtisas birimlerinden biri olan eğitim ataşeliklerinde sürekli olarak görevlendirilen ve eğitim ataşesi kadrolarında görev yapan diplomatik statüyü haiz personel anlaşılır.
 ByProtokol Dergisi Eylül 2020 sayısında çalışmalarımıza yer verdi.

1)    Önce eğitim ataşeliği hakkında biraz bilgi verir misiniz? Münih Başkonsolosluğu Eğitim Ateşesi olmak size ne gibi sorumluluklar yüklüyor?

Eğitim ataşesi denildiğinde; yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti Başkonsoloslukları nezdindeki yurt dışı ihtisas birimlerinden biri olan eğitim ataşeliklerinde sürekli olarak görevlendirilen ve eğitim ataşesi kadrolarında görev yapan diplomatik statüyü haiz personel anlaşılır.

Eğitim ataşesinin görev ve sorumluluklarını özetlersek; ataşe, öncelikle görev bölgesindeki eğitim hizmetlerinin daha iyi yürütülmesini ve geliştirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Görev bölgesinde bulunan her derece ve türdeki okullarda okutulan Türkçe ve Türk Kültürü Dersi öğretmeninin Türkiye'den temini, derslerin koordinasyonu ile ders kitapları ve diğer araç-gereçlerin zamanında temini için ilgili birimler ile eşgüdüm içinde çalışır. Açık Öğretim Lisesi ve diğer eğitim kurumlarında yapılan sınavlar ile Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılan sınavların zamanında ilgili kurumlara duyurulmasını, sınav yerlerinin temini ve sınavların organizasyonu ile bunların sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlar. Görev yaptığı ülke makamları ile imzalanan ikili anlaşmalar, protokoller, mutabakat zabıtları ve daimi komisyon toplantılarının gerçekleştirilmesini, alınan kararların uygulanmasını takip eder ve değerlendirmesini yapar. Ortak Türk Dili ve Türk Tarihi alanlarındaki çalışmaların yaygınlaştırılmasını ve yararlı bir şekilde yürütülmesi için çalışmalarda bulunur. Öğrenim görmek üzere bulunduğu ülkeden ülkemize gelecek öğrencilerle ilgili olarak seçim, sınav, denklik ve benzeri iş ve işlemleri yürütür. Öğrenim görmek üzere görev bölgesine gelen Türk öğrencilerle ilgili her türlü işlemleri yürütmek, istatistiklerini tutmak, ülke yetkilileri nezdinde sorunlarının çözümü yönünde girişimlerde bulunmak gibi görev ve sorumluluklar taşır. Bağlı olduğu Başkonsolosluk görev bölgesinde Eğitim Ataşesi olarak bu ve ilgili mevzuatta verilen diğer görev ve sorumlulukları yerine getirmeye çalışır.

 

2)    Almanya'da yaşayan Türkler ve Türk kökenli Alman vatandaşlarına yönelik çalışmalarınız oluyor mu? Oluyor ise ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Almanya Federal Cumhuriyeti'nde bu ülkedeki kuruluşlarla eğitim alanında ilişkileri geliştirmeye çalışıyoruz. Türkiye kökenli Almanlara yönelik önemli çalışmalarımız arasında Türkçe ve Türk Kültürünün sonraki kuşaklara aktarılması için çalışıyor; bu amaçla ülkeye gönderilen Türkçe öğretmenlerinin Alman okullarında öğrenim gören Türk çocuklarına Türkçe ve Türk Kültürü Dersi verebilmeleri için gerekli araştırma, inceleme ve uygulama faaliyetlerini sürdürüyoruz. Halen görev bölgemizde 39 öğretmenimiz görev yapıyor. Bu dersler tamamen Başkonsolosluğumuzun sorumluluğu ve himayesinde olup Eğitim Ataşeliğimizin koordinasyonuyla Türkiye'den gelen uzman alan öğretmenleri tarafından verilmekte olup; görev bölgemizdeki Alman muhataplarımızla geçmişe dayalı köklü ilişkilerimizi geleceğe taşımak üzere karşılıklı anlayış, saygı, iyi niyet ve işbirliğine dayalı olarak çalışılmakta, bütün kurum ve kuruluşlarla nitelikli işbirliklerimiz sürdürülmektedir.

Öte yandan görev bölgemizdeki vatandaşlarımızın Alman okul sistemi içinde yarım kalan eğitimlerini Türk eğitim sistemi içinde sürdürebilmelerini teminen MEB Açık Öğretim Ortaokulu, MEB Açık Öğretim Lisesi, MEB Mesleki Açık Öğretim İmam Hatip Lisesi gibi okulların öğrenci kayıt işlemleriyle ilgili bilgilendirme ve süreç yönetimi ile anılan okulların sınav organizasyonları ataşeliğimizce yapılmaktadır.

Türkiye'deki üniversitelerimizin açık ve uzaktan öğretim yapan birimleri ile örgün eğitim verilen birimlerine alınacak öğrencilerin seçme sınavı organizasyonlarında yerel paydaş olarak görev yapmaktayız. Anadolu Üniversitesi tarafından Batı Avrupa ülkelerinde mukim Türklere ve Türk soylulara yönelik açık yükseköğretim programlarının her türlü duyuru ve sınav organizasyonlarında yerel paydaş olarak vatandaşlarımıza hizmet vermekteyiz.

Sosyal ve kültürel çalışmalara paydaş olarak katılıyor, görev bölgemizdeki Türk veli dernekleri ile birlikte milli bayramların, özel günlerin anma, kutlama etkinliklerini planlayıp yerel paydaşlarla uyguluyoruz.

Alman yerel makamları ile görüşerek, eğitimle ilgili konularda ortaya çıkan sorunları istişare ediyor; yerinde çözüm üretmeye çalışıyor; eğitim diplomasisi görevi yapıyoruz.

 

3)    Türklerin Alman kamuoyundaki imajı hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok uzun süredir entegrasyon tartışmaları yapılır; entegrasyon sizce iyi bir şey midir? Bugün Almanya'daki Türklerin bu konudaki durumu ne aşamadadır?

Bunlar tartışmalı konulardır. Şurası unutulmamalıdır ki Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler geçmişi oldukça eskilere dayanan, köklü bir yapıdadır. Günübirlik olaylarla ilişkilerin seyri hakkında fikir yürütmek, sahiplerini doğru sonuca ulaştırmaz. 1790'da Prusya Krallığı ile bir barış ve dostluk anlaşması imzalayan Osmanlı İmparatorluğu, özellikle II. Abdülhamit döneminde Almanya ile askeri ilişkilerini geliştirmiştir (Türkiye-Almanya Federal Cumhuriyeti arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler ile ilgili kronolojik bilgi için Dışişleri Bakanlığımızın www.mfa.gov.tr adresine bakılabilir).

Türkler Alman kamuoyunda çalışkanlığı, misafirperverliği ile bilinir. Birinci kuşak Türklerden her birinin hayatı ayrı bir başarı öyküsüdür. Dolayısı ile genelleme yaparak iyi veya olumsuz imaj çizmek doğru olmaz. Zaman zaman aydınlık, güneşli; zaman zaman sisli bir hava olduğu söylenebilir. Farklı toplumsal katmanlara ve bakış açınıza göre sonuç çıkarabilirsiniz. Ama şurası bir gerçek ki birinci kuşak Türklerden sonra bugün Almanya'da devletin üst düzey makamlarında yönetici olan, kültür ve sanat hayatında önemli kariyerleri olan, Türkiye'de adı sanı bilinmeyen epey Türk vardır. Bunların Türkiye ile ilişkilerini canlı tutmak ve Türk Alman ilişkilerine olumlu kazanımlar elde etmek de bizim görevimizdir.

Entegrasyon konusuna gelince; entegre olmak, olmak bütünleşmek ve uyum sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Bireylerin yaşadıkları çevreye, girdikleri ortama uyum sağlamaları anlamında kullanılmaktadır. Toplumsal ve sosyal hayatın içinde, farklı sistemlerin birbiriyle uyumlu şekilde çalışabilmesi olarak da kullanılır. Bu uyum durumunda karşılıklı kabul ve farklılıklara saygı ilkesi çerçevesinde olmalıdır. Bir dişli çark sisteminde, örneğin bir aracın şanzumanında, bir dişlinin diğer dişlilere uyumu için karşılıklılık ilkesi esastır. Bunun aksi durumda, yani bir tarafın diğerine uymasının beklenmesi, motorun düzenli çalışmasını engeller; toplumsal ve sosyal hayatta da bireyler sadece ötekinin değerlerini kabul etmeye zorlanması halinde, zaman içinde kendi değerlerini unutur. Bu durum aslında kültürlemeden asimilasyona uzanan bir süreçtir ve son durağı asimilasyondur. Asimilasyon ise bir potanın içinde erime anlamına gelir. Kendi özelliğini yitirir ve karışımın hükmü fazla geçmeyen bir parçası halinde yoluna devam eder. Türklerin durumu nedir? Türkler Almanya'ya bizim anladığımız anlamda, dilini öğrenerek, kültürel değerlerine saygı duyarak, paylaşımcı ve paydaş girişimleri ile işte ve sosyal hayatta uyum sağlamıştır.  

 

4)    Son dönemde Almanya'ya göç eden genç nüfus oranı nedir? Bu insanlarımızın eğitim odaklı ihtiyaçları nelerdir? Türkiye olarak bu konuda neler yapabiliyoruz?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), tarafında yayımlanan "Uluslararası Göç İstatistikleri" incelendiğinde ülkemizde her dönem belli bir hareketliliğin olduğu görülmektedir. Hazırlanan son raporda yurt dışından Türkiye'ye 466 bin 333 kişinin, Türkiye'den yurt dışına ise 253 bin 640 kişinin göç ettiği görülmektedir. TÜİK verilerine göre; Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 136 bin 740'ı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyken 187 bin 178'ini yabancı uyruklu nüfus oluşturdu. Gelenlerin ve gidenlerin ağırlıklı oranı 25-29 yaş grubu gençlerden oluşmaktadır.

Almanya'ya gelen gençlerin önemli bir kısmının eğitim amaçlı geldiği görülmektedir. Bu da bizim için önemli bir kazanımdır. Bunların yanı sıra Almanya'da bu yılın Mart ayında yürürlüğe giren yabancı kalifiye eleman istihdamına yönelik yasa ile Türkiye'nin yanı sıra başka ülkelerden de yetişmiş elemanların Almanya'ya gelmeleri teşvik edilmektedir. Korona sonrası yeni dönemde sürecin nasıl işleyeceğini birlikte göreceğiz.

Federal İstatistik Dairesi'nin verilerine göre, 2016'da Almanya'ya göç edenlerin yüzde 1,5'ini Türkler oluşturuyor. Buna göre, Türkiye'den Almanya'ya göç edenlerin sayısı 2015'e kıyasla 4 bin 941 artarak 28 bin 639 olarak belirlendi. Buna karşılık 24 bin 678 Türk vatandaşı Almanya'yı terk etti.

 

5)    İnişli çıkışlı bir siyasi hat üzerinde, Türkiye-Almanya arasındaki siyasi ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Otuz beş seneden bu yana Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkileri araştıran, Alman dili ve kültürünü iyi bildiğini düşünen biri olarak kişisel kanaatim; İngiltere'nin 1800'lü yıllarda yaşamış eski Başbakanlarından Lord Palmerston'tan farklı değil. Palmerston "İngiltere'nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır" diyor. Diplomaside ve uluslararası ilişkilerde pragmatizmi merkeze alan bir süreci dikkatlerden kaçırmamak gerektiğine inanıyorum. Devletler arasındaki dış politika ilişkilerinde her zaman bir esneklik vardır. Devletler insani duygularla hareket etmezler. Belli ilkeler çerçevesinde kendi menfaatlerini gözeterek düşünürler. Dolayısı ile geçmişteki mutlak "dost" veya "düşman" kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir. Almanya ile ilişkilerimizi geçmişten gelen ilişkiler ve bugün Almanya'da yaşayan üç milyona yakın Türk varlığını göz önünde bulundurarak gerçekçi bir temele dayandırmalı ve buna göre yönlendirmek durumundayız. Almanya için de aynı durum geçerlidir. Dünya artık çok aktörlü, değişkenli, gücün merkezinin sürekli hareket ettiği bir yapıya dönüşmektedir ve bu yapı da devletler arasında "mutlak" ilişkileri zaman zaman geçersiz, anlamsız kılmaktadır. Bizim için önemli olan, Almanya ile hangi konu veya konularda ne kadar yol yürüyebileceğimizi iyi kestirmek ve buna uygun bir müttefik ilişkisi kurmaktır. Güç birliği yapıldığında her iki ülkenin de önemli kazanımları olacağı açıktır.

 

6)    Almanya'da yaşayan Türklerin Alman kültür-sanat ve edebiyatına yaptığı katkılar var mı?

Elbette, işçi göçüyle birlikte her şey belli bir süreç içinde gelişti. Türkiye'den 1961'de yola çıkan 93 kişilik işçi kafilesiyle başlayan Almanya'daki büyük değişim bugün artık açık bir şekilde gözüküyor. Türkler deneme yanılma yoluyla özellikle '80'li yıllarda "benim de anlatacak bir öyküm var" deyip parasını bastırıp yayınlayarak belli bir birikimi oluşturdular. İçlerinden bazıları zamanla kültür sanat ve edebiyat alanında önemli mesafeler aldılar.  Bugün Wikepedia açık kaynağında Almanya'da Türkçe-Almanca yazan üç yüzün üzerinde isim sayılmaktadır. Bunların arasında, Yücel Feyzioğlu'nin tespitiyle ilk edebi eser Bekir Yıldız'ın 1966 yılında yayımlanan "Türkler Almanya'da" adlı romanıydı (Bkz.: die Gaste, S. 4, Kasım-Aralık 2008). Daha sonra Fethi Savaşçı fabrika yaşamını betimleyen bir dizi öyküler, şiirler, anılar ve bir de roman yayınladı. Bunlar arasında "İş Dönüşü" (1972), "Özel Ulak" (1973), "Makinalar Çalışırken" (1983) adlı kitaplarını anabiliriz. Burada yetmişli yıllarda tanınmaya başlanan Yüksel Pazarkaya'nın "Oturma İzni" öykü (1977), "Ben Aranıyor" (1989) romanını unutmamak gerekiyor. Aras Ören de üç kitabı bir arada "Berlin Üçlemesi"nde, "Gündoğduların Yükselişi" romanında göç konusunu işledi. Güney Dal ve Aras Ören de döneme iz bırakan yazarlar. Habib Bektaş ise yazdığı "Cennetin Öteki Yüzü", "Hamriyanım", "Gölge Korkusu" gibi romanlarıyla, önemli roman ödülleri aldı. Sıtkı Salih Gör'ün "Yaban El" ile "Kehribar ile Tuğra" adlı kitapları duygu yüklüdür. Gültekin Emre ile Yaşar Miraç Türkçeyi zenginleştirerek şiirlerini damıtıyor, yazmaya devam ediyorlar. Ali Özenç Çağlar'ın öyküleri, şiirleri olgunlaşarak yayınlanıyor. Özgen Ergin'in "Şarlo Kemal"ini anmalıyım. Bunlar Elli yaş sınırında ya da ellinin üstünde olan sanatçılar ve Almanya'da yeşeren Türk edebiyatının ilk akla gelen temsilcileri.

Basım yayım ihtiyacını Türkiye'den karşılamak zorunda olan Türkler zaman içinde kendi üretimlerini yayına dönüştüren yayınevlerini de kurdular. Bunların arasında İnfograph, Dağyeli, Talisa, Ortadoğu, Önel ve Anadolu Verlag'ı sayabiliriz. Yerel kaynaklarla veya Türkiye'deki medya kuruluşları ile bağlantılı çeşitli dergiler, gazeteler de yayımlandı ve yayımlanıyor.

Bu arada yazarları besleyen Fakir Baykurt Edebiyat Kahvesi ile Oberhausen Bezek Edebiyat İşliğini anmak gerekir.
Bunların dışında Almanca yazan ve oldukça başarılı olan Türkler de var. Zafer Şenocak, Feridun Zaimoğlu, Emine Sevgi Özdamar, Zehra Çırak, Osman Engin, Akif Pirinççi Alman okurunu etkileyen ve artık klasikleşen yazarlar. Bunlara ek olarak genç kuşağın temsilcilerinden Deniz Aykanat gibi Almanya'da doğup büyüyen yeni kuşak Türkler de edebi eserler üretiyorlar. Bunlardan bazıları önemli edebiyat ödüllerini aldılar. Akif Pirinççi'nin polisiyeleri Almanya'da en çok satan kitaplar arasında yer aldı. Almanca yazanların sayısı giderek artıyor. Hatta bunlardan bir kısmı, özellikle 1990'lı yıllarda doğanlar, bugün Alman kültürün dinamik bir parçasını oluşturuyor. Kendini daha çok Alman hisseden ama göçmen kültürünün de izlerini taşıyan genç bir kitlenin, içinde yaşadığı topluma kattığı bir zenginlik olarak dikkati çekiyorlar. Artık Alman medyası dışında New York Times'da, Herald Tribune ve Le Monde'da, Almanya'daki Türk sanatçılarla ilgili röportajların yayınlanması bir tesadüf olmaktan çıktı (Bkz.: Hürriyet Gündem: Alman sanatında Türk fırtınası. 21.02.2004).

Sinema alanında Fatih Akın'ın Berlin Film Festivali'nde kazandığı ödül de bu açıdan bir tesadüf değil. Genç Almanlar, Türk asıllı Almanların müziğini dinliyor, yaptıkları filmlere gidiyor, yazdıkları kitapları okuyor. Türk asıllıların getirdiği göçmen kültürü, Alman sanatına bir dinamizm katıyor. Renan Demirkan; çocukluğundan beri Almanya'da yaşıyor. Çok ünlü bir tiyatro sanatçısıdır. Yazdığı oyunlar ve romanlarla Almanya'nın en popüler yazarları arasında gösteriliyor. 1998'de Almanya Liyakat Nişanı'nı aldı. Köln'ün Kültür Elçisi oldu.

Almanya'ya göç bundan 60 sene önce başlamadı. Göç, Almanya'yı memleketleri olarak kabul eden nesille birlikte başladı. Bunun doğal sonucu olarak sanatsal çalışmalar hemen her alanda yeni yeni uç veriyor.

 

7)    Genç Türk akademisyenlerin gelişimine dair yaptığınız çalışmalar nelerdir?

Üniversitede görev yaptığım yıllarda çalıştığım eğitim fakültesinin kurullarında, anabilim dalı başkanlığı, yüksekokul müdürlükleri, araştırma merkezi müdürlüğü, üniversite senatörlüğü gibi görevlerde bulundum. Bu dönemlerde gençlerin lisansüstü eğitim almaları konusunda çalışmalarım oldu. Değişik programlarda dersler verdim, lisansüstü düzeylerde tezler yönettim.

Anadolu Üniversitesi'nin Batı Avrupa Açık Yükseköğretim Programlarının açılmasından bir süre sonra üniversitenin Köln'deki Batı Avrupa Bürosu'nda beş yıl süreyle görev yaptım. Mevcut hizmet binasının alımından, bugün sunulan hizmetlerin önemli bir kısmı, bizim içinde yer aldığımız ekip tarafından başlatıldı. MEB Açık Öğretim Lisesi ve Açık Öğretim Ortaokulu Batı Avrupa Programları da yine bizim 1990'lı yıllarda başlattığımız ve halen devam eden uygulamalar. Bu programlar sayesinde pek çok gencimiz, vatandaşımız yarım kalan eğitimlerini tamamlama ve çalışma hayatında daha üst pozisyonlarda yer edinme imkânına sahip oldular.

Türkiye'deki üniversitelerde çalışacak genç bilim insanlarından bir kısmını lisansüstü eğitimlerini görev bölgemizdeki üniversitelerde almaktadır. Bu gençler MEB tarafından 1416 sayılı Kanun uyarınca yükseklisans ve doktora öğrenimi görmek üzere devlet bursiyeri olarak gönderilen gençler; öğrenimlerinden sonra Türkiye'ye dönerek ülkemizin değişik üniversitelerinde öğretim elemanı olarak görev alacaklar. Bu gençlerin akademik, idari danışmanlıklar da Ataşelik olarak bizim görev ve sorumluluğumuzda.

 

8)    Pandemi süreci sizi ve çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

274 devlet okulu, 2 özel okul ve 2 STK olmak üzere 281 kurumdan 2638 öğrenciye 41 öğretmenle yüz yüze verdiğimiz Türkçe ve Türk kültürü dersi pandemi süresince uzaktan öğretime dönüştü. Bölgemizde görevli öğretmenimizin katkısı ile hazırladığımız uzaktan öğretim materyalleri yine Ataşeliğimizce oluşturulan bir öğrenme portalinde birleştirildi ve öğrencilere dersle ilgili uzaktan öğrenme materyallerine ulaşma imkanı sağlandı. Bu dönemde derslerimize katılım örgün eğitim kadar yoğun olmasa da çalışmalarımız öğretim yılı sonuna kadar kesintisiz devam etti. Ulusal günler ile milli bayramlarımız sanal platformlarda kutlandı. Ayrıca öğretmenlerimizin yaşadıkları ortamdaki durumlarını anlattığı küçük anılar, anekdotlar birleştirildi ve yapılan seminer çalışmaları programı ve anlık korona bültenleri ile bunlara bağlı yeni çalışma takvimimizin yer aldığı Bavyera Eyaletindeki Eğitim ve Sağlık Çalışanlarından Korona Günlükleri adlı bir kitabı tarihe not düşmek adına yayına dönüştürdük. Bunun dışında kovit-19 salgınının Türkçe ve Türk Kültürü Dersine etkisinin bilimsel olarak ortaya koyulduğu bir araştırma da tamamlanmış olup, raporlaştırılma süreci devam etmektedir.

Menzinger Str. 3 80638 München, Deutschland - 49 89 17 81 911

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.